Zifiri sessizlik ne demek ?

Koray

New member
Zifiri Sessizlik: Görülmeyenin ve Duyulmayanın Yankısı

Merhaba sevgili forumdaşlar,

Bugün sizlerle “zifiri sessizlik” kavramı üzerine düşünmek istiyorum. Ama bu, sadece gece yarısı bir sokağın sessizliğinden ya da iç dünyamızdaki huzurlu bir duruştan ibaret bir sessizlik değil. Burada bahsettiğim, toplumsal yapılar tarafından yaratılmış, bazen bastırılmış bazen de öğrenilmiş bir sessizlik. Zifiri sessizlik; konuşması gerekenlerin susturulduğu, görünür olması gerekenlerin gölgede bırakıldığı, adaletin sesinin fısıltıya dönüştüğü o karanlık boşluktur.

Sessizliğin Rengi: Toplumsal Cinsiyetin Sınırları

Toplumsal cinsiyet rolleri, kimlerin konuşabileceğini ve kimlerin susması gerektiğini çoğu zaman fark etmeden belirler. Kadınlara biçilen “uyumlu”, “nazik”, “ılımlı” olma beklentisi, onları sıklıkla zifiri sessizliğin içine iter. Oysa bu sessizlik bir kabullenmişlik değil, hayatta kalma stratejisidir. Toplumun onayladığı kalıpların içinde kalmaya zorlanan kadın, çoğu zaman kendi sesini içselleştirir, sonra da bastırır.

Bu noktada kadınların sessizliği bir tür direniş de olabilir: konuşmanın cezalandırıldığı yerlerde susmak, bazen bir varoluş biçimidir. Ancak bu sessizlik, toplumun kadınların duygusal, empatik ve ilişkisel yönlerini “duygusallık” diye küçümsemesine neden olur. Oysa empati, duygusal zekânın en derin formudur. Kadınların bu sessizliğin içinden doğan sezgileri, toplumun vicdanıdır.

Erkeklerin Sessizliği: Gücün Gölgesinde Kayıp Sesler

Toplum erkeklere konuşma hakkını verir ama duygularını dile getirme iznini çoğu zaman vermez. Güçlü, çözüm odaklı, duygulardan arınmış bir figür yaratmak ister. Böylece erkeklerin iç dünyasında da bir başka tür “zifiri sessizlik” doğar — duyguların bastırıldığı, kırılganlığın utançla karıştığı bir karanlık.

Bu sessizlik, erkeklerin de toplumsal cinsiyet kalıplarından zarar gördüğünü gösterir. Çözüm üretme odaklı, analitik düşünmeye yönlendirilen erkekler, bazen duygusal bağ kurmayı unutur; empatiyle değil, stratejiyle yaklaşırlar. Oysa adalet, yalnızca çözüm üretmekle değil, hissetmekle de mümkündür. Sessizliğin öteki yüzünde, erkeklerin de konuşamadığı duygular vardır — korku, suçluluk, yetersizlik…

Çeşitliliğin İçinde Kaybolan Sesler

Zifiri sessizlik sadece kadınların ya da erkeklerin değil, toplumun “öteki” olarak tanımladığı herkesin ortak kaderidir. LGBTQ+ bireyler, engelli bireyler, farklı etnik kimliklerden gelen insanlar; her biri farklı biçimlerde susturulur. Kimi zaman medya tarafından, kimi zaman yasal boşluklarla, kimi zaman da gündelik konuşmalarla görünmez kılınırlar.

Toplumsal adalet, bu görünmez sesleri duymaktan geçer. Çeşitlilik, sadece farklı kimliklerin bir arada bulunması değil, her birinin eşit biçimde duyulabilmesidir. Bu anlamda, zifiri sessizlikle mücadele etmek, sadece konuşmak değil, başkalarının konuşmasına alan açmak anlamına gelir.

Empati ve Analitik Denge: Sessizliği Dönüştürmenin İki Yolu

Toplumsal yapıda kadınların empati merkezli, erkeklerin ise analitik düşünme yönelimli olması bir gerçektir. Bu fark, bir kutuplaşma değil, tamamlayıcılıktır. Kadınların duygusal derinliği, toplumsal yaraların görünmeyen taraflarını sezebilir; erkeklerin çözüm odaklı bakışı ise bu yaraların nasıl sarılabileceğini düşünebilir.

Sessizlikle mücadele etmek için her iki yaklaşımın birleşmesi gerekir. Empati olmadan adalet kuru bir sistemdir; analiz olmadan empati yalnızca duygusal bir çığlıkta kalır. Toplumsal dönüşüm, bu iki niteliğin yan yana durduğu, birbirini güçlendirdiği bir zeminde gerçekleşir.

Toplumsal Adaletin Yankısı: Sessizliği Duyabilmek

Zifiri sessizliği duymak, aslında kendi konfor alanlarımızın dışına çıkmakla başlar. Kimi zaman susturulan bir kadının hikayesini dinlemek, kimi zaman duygularını anlatamayan bir erkeğin yanında susmadan durabilmektir. Sessizlik, bazen konuşmamak değil, dinlemeyi bilmemektir.

Sosyal adalet, herkesin aynı tonda konuşması değil, herkesin kendi tonunda konuşabilmesidir. Çünkü toplumsal çeşitlilik, farklı seslerin bir orkestrada birleşmesi gibidir — her enstrüman aynı sesi çıkarmaz ama birlikte anlam kazanır.

Forumdaşlara Düşen Pay: Sessizliği Hangi Tarafından Tutuyoruz?

Belki de bu noktada hepimizin kendimize şu soruları sorması gerekiyor:

- Hangi sessizlikleri normalleştirdik?

- Kimin susturulmasına göz yumduk?

- Kimin hikayesini duymak bize rahatsızlık verdi?

- Ve en önemlisi, kendi sesimiz ne kadar özgür?

Bu forumda hep birlikte düşünelim: Sessizlikten korkmalı mıyız, yoksa onu anlamayı mı öğrenmeliyiz? Zifiri sessizliği kırmak bazen bir kelimeyle, bazen bir dayanışma eliyle, bazen de sadece “ben seni duyuyorum” diyebilmekle mümkün olabilir.

Son Söz: Karanlığın İçinde Ses Olmak

Zifiri sessizlik, insanlığın vicdanında yankılanan bir boşluk gibidir. Onu kırmak için bağırmak gerekmiyor; bazen fısıltıyla başlayan bir cesaret, toplumu değiştirebilir. Empatiyle düşünmek, adaletle konuşmak, cesaretle dinlemek... İşte o zaman zifiri sessizlik, toplumsal farkındalığın doğum anına dönüşür.

Forumdaşlar, şimdi sözü size bırakıyorum:

Sizin çevrenizde hangi sessizlikler yankılanıyor?

Siz hangi sessizlikleri duymamayı seçtiniz — ve hangilerini artık duymaya hazırsınız?

Belki de “zifiri sessizlik” dediğimiz şey, konuşmayı unuttuğumuz yer değil, birlikte yeniden konuşmayı öğrenebileceğimiz yerdir.